26 Haziran 2007 Salı

ÇİN SEDDİ ÜZERİNDE TANGO

ÇİN SEDDİ ÜZERİNDE TANGO[i]

Türkiye, son dönemdeki gelişmeler neticesinde içine kapanık bir ruh haline bürünmüşken, dış dünyaya bakışımız Kuzey Irak ve Sarkozy’nin popülist konuşmaları çerçevesinde şekillenirken, bize çok yakın ama bir o kadar da uzak kesimlerinde dünyadaki bölüşüm mücadelesini etkileyecek, satranç hamleleri yapılıyor. Orta Asya’da enerji kaynakları üzerinden yaşanan güç mücadelesi tüm hızıyla sürüyor. Rusya’nın enerjiyi kullanarak, Avrupa’yı tirtir titrettiği, ABD’ye başkaldırdığı bir ortamda, Çin gün geçtikçe yükselen enerji talebi karşısında Orta Asya’nın/Kazakistan’ın engin enerji kaynaklarına göz dikiyor. Çin Seddi üzerinden dünyaya ritmik adımlarla mesaj gönderiyor. “Büyük Oyun”un içinde ben de varım, diyor. Çin, artan enerji talebi karşısında alternatif enerji kaynakları edinmek istemektedir. Bu arayışta kaynakların stratejik konumu da önem kazanmaktadır. Çin’e Ortadoğu ve Afrika’dan gelecek petrol ve diğer enerji kaynaklarının ABD’nin 7. filosunun kontrolünde bulunan Doğu Asya denizlerinden, Malaka Boğazından ve Hint Okyanusu’ndan geçmesi, Çin’in Rus ve Kazak petrol ve doğalgaz kaynaklarına yönelmesine sebep olmaktadır. Karadan geçecek petrol ve doğalgaz boru hatlarında Rusya ve Orta Asya Çin için birer “Ulusal Güvenlik” seçeneğine dönüşüyor.

Halihazırda Çin, Afrika’ya, Sudan’a (Sudan’da Çin Silahlı Kuvvetlerinin varlığı bilinmektedir ve Darfur krizine bu açıdan da bakılmasında fayda vardır) yaptığı yatırımlar ve alternatif siyasi/ekonomik yaklaşımı, İran’la geliştirdiği ilişkileri ve Suudi Arabistan’la yakınlaşmasıyla Washington’da Kongrenin koridorlarını ve Oval Ofisi derin düşüncelere daldırtıyor. Şimdi Çin bir adım daha atarak, Kazakistanla geliştirmek istediği ayrıcalıklı ve belki de stratejik ilişkiler ile Orta Asya’nın enerji sahnesinin dominant oyuncusu olmak istiyor.

Çin, dünyanın ikinci büyük petrol tüketicisi. Tüketiminin yaklaşık % 50’sini ithal ediyor. 2030 kadar petrol ithalatının 4 katına çıkması bekleniyor!

Çin Kazakistan’a yaptığı olağanüstü yatırımlar ile de öncelikle bu ülkenin sonrasında ise Orta Asya’nın ana oyuncusu olmak istediğini göstermiştir. Çin’in söz konusu bölgede edindiği ve edineceği kaynaklar ile İpek Yoluna “Enerji” katacağı ve kaynaklarını çeşitlendirmede yeni jeopolitik avantajlar sağlayacağı beklenmektedir.

Tabii Çin’in Kazakistan’a yaptığı yatırımlar sadece enerji güvenliği ve talebi ölçütleriyle ele alınmamalıdır: Çin bir taşla aslında pek çok kuşu da vurmak istemektedir:

1) Kazakistan’la ilişkilerin seviyesini stratejik anlamda geliştirerek, sınır güvenliğini sağlamak,
2) Xinjang-Uygur Özerk bölgesinde, ki bu bölge enerji kaynaklarındaki zenginliği ile bilinmektedir, mevcut etnik kargaşayı kontrol altında tutmak,
3) Orta Asya’da büyüyen tüketici pazarına giriş imkanlarını sağlama almak.

Çin enerjiden başlayarak tüm yukarıda saydığımız hedeflerini, kendisini alternatif bir siyasal ve ekonomik model olarak sunarak hayata geçirmek istemektedir. Bu yaklaşımın yukarıda ifade ettiğim gibi özellikle Afrika ülkelerinde önemli taraftar edindiği görülmektedir. Örneğin Çin yatırım yapacağı Afrika ülkelerinde yolsuzluk, insan hakları gibi araçları bir ön şart olarak sunmamakta, adeta “rejime değil işime bakarım” prensibini yürütmektedir. Bu yaklaşım ise kimi görece küçük ülkelere batı karşısında bir denge politikası izlemelerini de yolunu açmaktadır.

İşte Çin’in Kazakistan ile geliştirdiği özellikli ilişkilerde, Kazakistan’ı Rusya’nın pençelerinden kurtulmanın bir yolu olarak görülmektedir. Çin ve Kazakistan 1993 tarihinden bugüne çeşitli alanlarda 11 adet işbirliği anlaşması imzalamıştır. İkili ticaret rakamları 2005 yılında son 14 yıllık periyotta 16 kat artarak 6,8 milyar dolarlık önemli bir hacme ulaşmıştır –Bu rakamın yakın zamanda 10 milyar dolara çıkması hedeflenmektedir-. Çin’in Kazakistan’da enerji alanında özellikle upstream yatırımlara yöneldiği görülmektedir. Tabii Çin’in Kazakistan’a bu denli yoğun ilgisindeki kritik kavşak’ın 2004 yılında Rusya ile Çin arasında yapılması düşünülen Angarsk-Daqing hattının son anda Ruslarca iptal edilmesi olduğu da belirtilmelidir. Söz konusu gelişme sonrasında Kazakistan ile Çin arasında günlük 200 bin varil taşıma kapasiteli bir petrol boru hattının 2005 yılında hayata geçirildiği ve hattın 400 bin varillik bir hacme genişletilmesinin, tüm maliyetinin Çin tarafından karşılanması şartıyla, düşünüldüğü bilinmektedir. Bu yolla hem Çin kendisi için daha güvenli ve ilk elden bir hattı garantiye alırken, Kazakistan’da Rusya karşı, enerji ihracında kendisine bağımlı olmadığını gösterme fırsatı edinmiştir. Çin ile Kazakistan arasında petrol alanında gelişen ilişkilerin doğal gaz alanında da gelişmesi beklenmektedir. Çin merkezi yönetiminin son 11’inci 5 yıllık planında doğal gazın tüm enerji tüketimindeki payının % 2,8’den % 5,3’e çıkması planlanmaktadır. Ancak Çin’in doğalgaza yönelmesindeki en büyük engelin maliyetler olduğu da bir gerçektir. Bilindiği üzere Çin’in büyük şehirlerinde aşırı kömür kullanımından ve hızlı zenginleşmeden doğan yoğun araç trafiği nedenlerden dolayı, hayati riske varacak derecede hava kirliliği görülmektedir ve doğalgaz bu tehdidin çözümlerinden birisi olabilecektir.

Sonuçta Çin, China National Petroleum Corporation (CNPC), China National Petrochemical Corporation (Sinopec) and CNOOC gibi şirketleriyle, Afrika ve çevresinde başlattığı atağın bir benzerini Orta Asya’da gerçekleştirmek istemektedir. Ayrıca Çin Şangay İşbirliği Örgütü’nü (SCO)/ Şangay Beşlisini de kullanarak Kazakistan’a 1997 yılından bugüne önemli yatırımlarda bulunmuştur. Açıktır ki Çin, Orta Asya’da yapacağı yatırımlar sonucunda önemli bir stratejik kazanımda elde etmiş olacak, Basra Körfezi, Hint Okyanusu ve Çin denizindeki ABD askeri üstünlüğü karşısında, söz konusu bir gerilimde, stratejik olarak bu gerilimden uzak ve güvenilir enerji hatlarına ulaşma imkanına sahip olabilecektir. Bu noktada en önemli sorunun Çin’in enerji gereksinimine duyan bölgeler ülkenin en Doğusunda yer alırken, alternatif olarak gördüğü ülkelerin enerji kaynakları ise en Batı bölgelerde yer alması ve bunun da maliyetler ile zaman yönünden dezavantaj oluşturmasıdır. Diğer önemli bire nokta, Çin’in özellikle Körfez kaynaklarına ulaşmada ve dış dünyaya açılmada İran’ı bir köprü başı olarak görmesi’dir. Çin’den başlayarak, Kazakistan, Türkmenistan yoluyla İran’a uzanacak ve SWAP yapılacak kaynaklar, Çin’in stratejik derinliğini kuvvetlendirecektir. Ancak şurası bir gerçektir ki, Çin’in Orta Asya’da yaptığı her hamle ve Çin-Orta Asya petrol boru hattını SWAP ve diğer yöntemlerle Körfez bölgesine ulaştırmayı planlayan Sino-Arap petrol güzergahı, Türkiye’nin enerji köprüsü olma rolüne darbe indirirken, Nabucco gibi Avrupa için alternatif enerji güzergahlarının da ölü doğması sonucunu verecektir. Çin’in bu alanda geliştirdiği projeler, Rus-Çin veya Çin/ABD balayının da orta vadede sert bir fırtınaya dönüşmesi sonucunu doğurabilecektir. Kısacası, Türk karar alıcılarının Çin’in enerji alanındaki hamlelerini iyi takip etmesi, uluslararası ilişkiler ve enerji güvenliği konusundaki pozisyonlarını bu çerçevede gözden geçirmesi bir zorunluluktur. Çünkü karşımızda ne istediğini bilen, Neo-Makyavelist anlayışa sahip bir ülke bulunmaktadır.

Sernur Yassıkaya

[i] Sayın Mehmet Öğütçü’ye katkılarından dolayı teşekkürlerimi sunarım.

Hiç yorum yok: