20 Ocak 2009 Salı

“Makbul Başkan” Obama



NPQ Türkiye dergisinin 2009 yılına ait ilk sayısında, dünyanın ilk 100 entelektüeli arasında gösterilen, Prof. Dr. Tarık Ramazan’a ait “Umudun Adı Obama” adlı yazıyı okumak, benim için gerçeklerle yüzleşmek adına son damla oldu. Ramazan, yazısının son bölümünü şu uyarıyla bitiriyor: “Her türlü değişim memnuniyetle karşılanır; ama bu arada, özellikle Filistin halkının onurunu tanımayı engelleyen, gezegenin her köşesine yoksulluk ve güvensizlik yayarak yıkım getiren, siyasal ya da ekonomik düzenin kutsal dogmalarına karşı eleştirel titizliğimiz gevşememelidir.” Bu sözleri, müstakbel ABD Başkanı Obama’nın geçtiğimiz haftalarda Havai’de “Golf Oynarken” çekilen “keyifli” fotoğrafları ile birleştirince Ramazan’ın sözleri ete kemiğe bürünmektedir. “Ama”larla başlayan ya da biten yazılardan hiçbir zaman haz duymamışımdır. Ancak şimdi anlıyorum ki Obama için kocaman bir “AMA” demek gerekiyormuş. Obama, Kasım 2008’deki Başkanlık seçimleri sonrası yaptığı tüm seçimler ile yavaş yavaş bir hayal kırıklıkları kulesi inşa etmeye başlamıştır. Bu kulenin en hızlı yükseldiği kısım önce ABD’de ve İsrail’de, İsrail devletine lehine kayıtsız onayı/teslimiyetini içeren konuşmaları ve sonrasında ise dış politika ekibini oluştururken yaptığı seçimler olmuştur. Açıktır ki tüm parlatma çabalarına karşın Obama’nın dış politika seçimi ABD’de ana akım (main stream) siyasetin tam merkezinden yapılan ve “değişim” ile herhangi bir ilgisi olmayan, makyaj malzemesidir.

Obama’nın ABD’nin 44. Başkanı olduğunun ilan edildiği seçim sonuçları sonrası kaleme aldığımız bir yazıda, kısaca Obama’nın Michael Jackson’dan ziyade Martin Luther ve Malcolm X ile özdeşleştirerek, ülkemizdeki Jackson’lara dikkat çekmiştim. Ne var ki geçen sürede ironik bir şekilde Michael Jackson’ın Müslüman olduğu iddia edilirken, Obama’nın hızla Jacksonlaşmasını veya mevcut Jackson’lığını vurgulama/onaylatma sürecine girdiğini izlemek aslında ironik bir şekilde beklenen bir şaşkınlıktı. Obama “mucizelerin adamı” olmaktan hızla sıradan bir “Başkan” olmaya doğru ilerlemekteydi. Okumalarımdan edindiklerim de Obama ile ilgili kuşkularımı doğruladı: Obama, rengine rağmen “Ana Akım bir Amerikalı”dır. Eleştirel olmaktan ziyade, dengeci, orta yolcudur. O nedenledir ki Demokrat Parti’nin Chicago’daki belli belirsiz bir üyesiyken, bir anda dünyaya umut olacak, belki de ABD’ye karşı eleştirelliğini sınırlayacak bir “figür” haline getirilmiştir. Bu çerçevede Ramazan yukarıda belirttiğimiz yazısında belki de Obama’nın esas yükseliş sebebini ortaya koymaktadır: “Artık ABD’nin siyah bir Amerikalı’nın seçilmesine hazır olduğu ortaya çıkarken, göstergeler Eylül 2001 sonrasında yeni bir derin Müslüman karşıtı ırkçılığın yükseldiğine işaret ediyor.” Dikkat edilirse Obama’nın Başkanlık seçimleri süresince sürekli reddetmek zorunda kaldığı geçmişe ait kimliği “Müslümanlık” olmuştur ki, ABD’nin Dışişleri eski Bakanı ve Irak Savaşı’nın aklayıcısı Colin Powell’ın bu konudaki açıklaması gayet manidardı: Obama, Müslüman değildi; siyah ve Hıristiyandı. Kendi siyahları ile barışan ABD, yeni siyahlarını ve ötekisini belirlemiştir. Bunun gövdesini de Obama oluşturmaktadır.

Obama’nın ABD Başkanlığına seçimi sonrası küresel kamuoyunun beklentisi aksine, dış politika ile ilgili yapılan yorumlarda Obama’lı Amerika’nın dış politikada iki hedefi olacağı üzerinde duruluyor: Afganistan-Pakistan hattı ve Afrika çizgisi. İlginç bir rastlantı ile Aralık ayı içinde dünya, Hindistan’ın Mumbay kentine yapılan ve Pakistan gizli servisinin desteği ile gerçekleştirildiği iddia edilen kanlı terör saldırısı ile şok olurken, diğer bir gündem maddesi ise Afrika’da ortaya çıkan Somalili “dehşet” saçan korsanlar olmuştur ki, Somali’nin sahip olduğu zengin petrol ve uranyum kaynaklarını bu haberlerin yalnızca bir kısmında ve satır aralarında görebiliyorduk. Kısaca, Obama’ya çok net bir mesaj veriliyordu, esas görev Afrika ve Pakistan, diğerleri ise talidir. İşte Gazze’de yaklaşık bir aydır yaşanan ve insanlık adına utandıran görüntüler, tek taraflı savaş, bu gerçeği açıkça ortaya koymaktadır. Ortadoğu bir kez daha İsrail merkezli bir ABD dış politikasına teslim edilmiştir.

Maalesef Obama ilk iki ayındaki icraatleri ve duruşu ile yine Ramazan’ı dinleyecek olursak, “bir Afgan’ın, bir Iraklı’nın ya da bir Müslüman’ın yaşamının Amerikalınınkinden daha değersiz olmadığını sergileyecek simgesel eylemlerle” işe başlayamamıştır. Obama ve Değişim kelimelerini yan yana getirenlerin kastettikleri bu olmasa gerek. Bu gidişle, siyasal terimler sözlüğümüzde “Obamania”nın yerini “Obamalılaşmak” alacaktır ki, gönlümüz bunu hiç istememektedir. Obama’nın taşıdığı çoklu kimlikte ne yazık ki değişime ve açıklığa “semt” olarak dahi yer olmadığı görülmektedir. Son günlerde yaptığı iki açıklama incir çekirdeğini doldurmayacak şekildedir. Ve maalesef ABD Başkanları 2008 yılına son derece çarpıcı iki fotoğraf ile veda etmek zorunda kalmıştır: Birincisi 43. ABD Başkanı Bush’a Iraklı bir gazetecinin ayakkabısını fırlattığı poz, diğeri ise Gazze yanar ve yıkılırken, 44. ABD Başkanı Barack Obama’nın kendisini “makbul Başkan” sıfatını onaylatmak amacıyla çektirdiği gülümseyen yüzüyle “Golf Oynayan Başkan” pozudur. 20 Ocak 2009 günü edeceği yemin ile görevine resmi olarak başlayacak olan Barack H. Obama dileriz ki “Amerikan Realizminin” değil, dünya gerçeklerinin sözcüsü olur, yoksa gelecek dört sene hiç de dünyanın umduğu gibi geçmeyebilir.


Sernur Yassıkaya
Dış Politika Uzmanı
20.01.2009

Hiç yorum yok: